2 Temmuz 2012 Pazartesi

Eşyalar, İnsanlar ve 14 yaşım

    Hey gidi zaman, tam 14 yıl... Tam 14 yıldır oturduğum evden taşınıyoruz.Taşınmanın en güzel kısmı bütün fazlalıklarınızdan kurtulmanızdır şüphesiz, en zor kısmı da; alışkanlıklar,onları terketmek...Alışkanlıklar, yaşananlar, arda kalanlar, anılar, üzerinde binlerce iz kalmış eşyalar. Eşyaların bir önemi var mı, yoksa onlara anlam yüklediğimiz için mi önemliler, ya da eşyalara hiç anlam yüklemezsek hatıraları bir nebze daha azaltır mıyız? Bilmiyorum.14 yıl boyunca aynı odanın içinde hep bir şeyler saklamışım, hepsinin içine bir anı kilitlemişim.Elime aldığında anında dün gibi canlanan anıları hapsetmişim.Küçük küçük eşyalar.Benimle birlikte daha nerelere kadar gelecekler bilmiyorum.Ama son nefesime kadar bu anlam yüklediğim küçük büyük bütün eşyaları yanımda taşıyacağım.
   Eşyaları bir yana bırakırsak, bir süpriz odamın en derinliklerinden bana 'merhaba' dedi.Geçenlerde defterlerimi toplamıştım 2006-2009 arası yok.'Ya Hu nasıl yazmamış olabilirim o yılları' diyordum kendime.Meğersem saklamışım dolabımın altındaki çekmecenin de altına üstünde ki tozdan yerle bütünleşmiş duruyor.Elime büyük bir mutlulukla aldım.Sanırım hayatımda benim kendimle buluşmamda bana en çok yardımcı olan yıllarım.Yurt anılarım.14 yaşım, insanlarla ilk buluşmam, çeşit çeşit insanlar tanımam, bize çocuk olma fırsatını pek tanımadıkları o yurtta büyüklük taslarken bir anda gerçekten büyümüş olmam, ilk kez aldatılmışım, bir dostum beni ilk kez kandırmış, kendimden büyük birine üstelik öğretmenime ilk kez karşı çıkmışım, göz yaşlarımla ıslanmış sayfalar arasından, yanlışlıkla telefonlarımızı yakalatıp alma çabalarımızda da şu an gülümseyerek okuduğum o trajikomik diye nitelendirdiğimiz anılar.Özlemle ilk tanışmam, annemi, babamı, kardeşimi o derinden özlediğim anlar, bir türlü yapılmayan banyolar için gece yarılarına kadar dostlarla nöbetleşe beklemeler, ankesörlü telefon kuyruklarında bazen heyecanla bazen de kavga ederek bekleyişler, o yurdun kapısının önünden iki dağ arası boylu boyunca uzanmış yoldan bir gün çıkacağım bambaşka bir aleme yolculuk yapacağım diye hayal kurduğum anlar...
   14 yaşım, hayata ilk adımım,ilk hastahaneye annemsiz bir dostla gidişim, valiz taşımaktan yorulan kollarım, insanlarla yaşamaktan yorulan yüreğim, 14 yaşım, çocukluğum...yaşadıklarım yaşayamadıklarım...Hala kendime çok büyük gibi gelmiyorum ama 14 yaş küçük küçücük bir kızın yaşı gibi geliyor.Fazla güçlüler bu 14 yaşındaki kızlar çünkü fazla yalnızlar.Yoldaşlığım da bulunan bütün o küçük çocuklar, hepsi bir bir gözümün önünden geçti o defteri okurken, bir bir büyüdüler gözümde, sonra bir bir hayata atıldılar tecrübeleriyle. 14 yaşım, 14 yaşlarımız...
   Derken artık kaldırdım defteri, yepyeni bir evde baştan sona iyice okumak üzere.O yazılanlardan somut kalan, küçük küçük hatıra kalsın diye verilmiş eşyaları da nazikçe koydum anı bohçama.Hüzünlendim.Geçen zamanın hızı korkuttu hala 14 yaşında kalmış olan yüreğimi.Ben hala eşyalar biriktiriyorum.Ama gördüm ki dokunduğumda mutlulukla gülümseten değil de, geçen zamanın acılarını da hissettiren küçük küçük eşyalar.Eşyaların bir önemi var mı bilmiyorum ama varmış.Anılar onları bulana kadar ölü, dokunduğunda o an kadar gerçek ve canlı.Eşyalar...her ne kadar hüzünlendirse de vazgeçmeyeceğim anılarımı eşyaların içine hapsetmekten, geçmiş kaybedilmiştir, geçmişte kalanlar geçmişte kalmıştır, ama beni ben yapan geçmişimi hiçbir zaman öldüremeyeceğim, beni ben yapan insanlara hiçbir zaman kızmayacağım.Bu yüzden her daim anıları küçük eşyalara hapsedip yazmaya devam edeceğim. Ömrümün kaybolmuş 3 yılını tekrar bulmaktan mutluyum, bir değişimin de hüznü var yüreğimde.Böylece yine eşitlendik zamanla birlikte...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder